“Bir boşluk var şuramda” dedi. Güya kalbini işaret edecekti ama sağ yanını gösterdi.
Bir kalbiniz vardır onu tanıyınız.
Bu boşluk sanki hiç dolmayacak gibi, hiç bitmeyecek, hiç gitmeyecek. Çok olmadı gelip yerleşeli gerçi. Hiçbir şey umrumda olmazdı önceden. Gülerdim, gezerdim. Ağlamalarım incir çekirdeğini doldurmayacak nedenlerden olurdu. Gözyaşlarım da kalbimi dolduracak çoklukta olmazdı haliyle. Kalbimde bir delik açacak, bir boşluk bırakacak çoklukta olmazdı.
Şimdi ne oldu?
Şimdi ne oldu bilmiyorum. Bu boşluğu nasıl dolduracağımı bilmiyorum. İçine düşmekten, orada kaybolmaktan korkuyorum. Yalnız kalmaktan orada, ya da bir kalabalıkta boğulmaktan. Çok karanlık orası, bunu biliyorum.
Bir şehir kadar kalabalıktır bazıları
Bir dehliz kadar karanlıktır bazıları
Bunları hiç bilemeyeceksin. Yani derdin buysa, dert etme. Dert etme diyemem aslında. Dert iyidir. Ama o boşluk dolmaz, bir kere açılmaya görsün. İçimizdeki mutlak boşluk diyoruz ona. Bir boşluksa dolmuyor, bir delikse kapanmıyor. Çığlıkları nereye gitsen kulaklarında. O boşluğun sesini duyabildiğine şükret şimdi.
Konuşurlar
İsterler
Susarlar
Evet duyuyorum, evet dinliyorum. Korksam da dinliyorum. Kalbimde yer etmiş bu boşluğa iyi davranacağım artık. Orada soluklanacağım yorulduğum zaman, sonra geri döneceğim şehrin dertlerine.
Dinlememişseniz nice yıl kalbinizi
Ev meslek iş para geçim diyerek
Şaşırabilirler beni bahçenin en kuytu köşesinde mırıldanırken görseler. Bir yemek sırasında, karnımı doyurmaktan çok başka düşüncelerlerle meşgulken, o boşluğu doldurmakla meşgulken görseler şaşırabilirler. Dokunsalar ağlayacak bir haldeyken, gözlerim gülmeye başladığında bir anda, şaşırabilirler. Çünkü düşünmezler bizim neler konuştuğumuzu, onunla.
Düşünün şimdi bir de
Şehirlerde kasaba ve köylerde
Başını eğmiş kalbiyle söyleşen bir kişi olduğunuzu
Nisan 2017, İstanbul