Aşağı Yukarı

Hayatın ne getireceği gibi şeyler, hiç belli olmazdı.

“Sonuçta hayatın ne getireceği hiç belli olmaz, elinde bir mesleğin olsun” dedi annem.

Ellerimi açtım ve baktım. Birine bir meslek çizdim, ötekine bir başka meslek. Hiçbiri yakışmadı kupkuru ellerime. Hiçbiri sevmedi yerini. Hiçbir nemlendiricinin yakışmadığı, yaz kış kuruyan ellerime hiçbir iş de yakışmıyordu.

“Sonuçta” diye başladığı cümleyi, kendinden pek emin bir şekilde tekrar ederken annem; babam da aşağı yukarı sallıyordu başını. Hep aşağı yukarı sallanırdı zaten onun başı, onaylamaya ayarlanmıştı ezelden.

Ah, bir kere de itiraz etse… Benim başımla senkronize bir şekilde sağa sola sallansa bu baş. Artık neredeyse tek bir siyah saç telinin kalmadığı bu baş, bu sinir bozucu uysallığını –Allah’ım bazen böyle şeyler diyorum, ama “öf” bile dememeye çalışıyorum ikisine de– bir bıraksa. Kızıyla birlikte hayatın getireceği ve ne olduğu hiç de belli olmayan şu şeylerin karşısında dursa. Ellerimize çizilmek istenen, hiç silinmemek üzere çizilmek istenen ve ellerimizi daha da kurutan tüm işlerin karşısında… Hep kuruyan, üşüyen ama bir türlü ağlayamayan ellerime; bundan daha iyi bir teselli olamazdı.

Ama, olmadı.

Babam bir kez daha salladı başını. Aşağı, yukarı, aşağı… Elimde biriken tüm işler, mecburiyetler, laptop çantası, dosyalar ve alışamadığım kokusuyla kahve dolu karton bardak da sallandı bu sallanmayla birlikte. Ben de sallandım. Dengemi kaybediyordum, gözlerim kararıyordu. Neredeyse düşecektim, birden etraf aydınlandı. Derin bir nefes aldım. Baktım, ellerim sapasağlam duruyordu çiçekli örtünün üzerinde. Hala kupkuru, hala soğuktular. Bir de hala ağlayamıyordular. Ama olsun.

Geceden açık kalan pencereden, tüm sokağa ve odamın içine bir ses yayılıyordu.

“Şeftali üç liraaa, iki kilo beş liraaa. Abla bak, markette kilosunu beşe satıyorlar. Abi al da, çocuklar son kez şeftali yesinler.”

Telefonumun ekranına baktım. Ekimin ortası. Son kez bir şeftali yesek mi, diye düşündüm. Sonra, ani bir kararla pencereyi açtım ve satıcıya seslendim. “Abi iki kilo tartsana, sepeti sarkıtıyorum şimdi.”

Hayatın ne getireceği gibi şeyler hiç belli olmazdı.

Geceleyin iki katım ağırlığınca bir rüya, sabahleyin iki kilo şeftali…

Ekim 2017, Samsun

Yorum bırakın